Connect with us

GÜNDEM

Işıl Öykü Dinç… Bir Ülkenin Vicdanına Sorulan Kederli Soru! Savcılar kim değiştirdi?

Işıl Öykü Dinç… Bir Ülkenin Vicdanına Sorulan Kederli Soru! Savcılar kim değiştirdi

Türkiye…
Her sabah yeni bir acıya uyanmayı kanıksamış memleket.
Ama bazı acılar var ki, insanın kalbine işliyor; “Bu da mı?” dedirtiyor.
14 yaşındaki Işıl Öykü Dinç’in hikâyesi de tam olarak böyle bir yara…

18 Mayıs Pazar günü, Pendik sahil yolunda yaya geçidinden karşıya geçmeye çalışan Işıl’a hızla gelen bir araç çarpıyor. Küçücük bir can… Bir anda hayattan kopuyor. Olay yerinde ne görüntü var, ne kamera… Sadece tutanak, sadece ifadeler…
Adaletin ilk adımı bile karanlık bir koridora atılmış gibi.

Anne babanın tek isteği basit:
Kızıma ne olduğunu bilin.
Kim çarptıysa, nasıl olduysa, açık açık görün.”

Ama dosya…
Türkiye’de bazı dosyaların kaderi gibi…
Tuhaf, şaşırtıcı, akıl almaz gelişmelerle sarılıyor.

Görgü tanıkları, “Sarışın bir kadın çarptı” diyor.
Sosyal medyada ilk gün paylaşılıp sonra silinen görüntülerde insanlar “Kadın tutuklandı mı?” diye soruyor.
Fakat dosyada sanık olarak yer alan isim: Ömer Faruk Ballı.

Ailenin şaşkınlığı daha burada bitmiyor.

Ballı, olaydan sonraki gün cezaevinden iki avukata vekâlet veriyor. Bu avukatlardan biri AKP MKYK üyesi. Vekâlet veriliyor…
Üç gün içinde üç savcı değişiyor…
Ve Ballı, “denetimli serbestlik” ile serbest bırakılıyor.

Bu kadar tesadüf de bir davaya fazla değil mi?

Üstelik Ballı ve yanında olduğu iddia edilen Ayten Bezek, özel hastanede çalışan yoğun bakım hemşireleri. Buna rağmen dosyayı Memur Suçları Soruşturma Bürosu ele alıyor.
Büronun görev tanımına bakıyorsunuz:
Rüşvet, zimmet, basit memur suçları…

Peki bu dosya ne arıyor burada?
Kim, neden böyle bir yönlendirme yaptı?
Aile soruyor, yanıt yok.

Mobese?
O da yok.

Galatasaray’ın şampiyonluk günü…
Tüm ülke teyakkuzda.
Ama tam Işıl’ın öldüğü noktada kamera yok!
Bir ülkenin “tesadüf” kavramı, fiziğe meydan okuyor.

Aile günlerce izliyor bulunan tek görüntüyü…
Kızlarının son saniyelerini defalarca…
Bir detaya tutunmak, bir doğruluk kırıntısı bulmak için.
Görüntüde bir ses yankılanıyor:
Kadın kadına çarptı!

Kayıtlardaki ifade ise bambaşka.
14 yaşındaki bir çocuğun pedagogsuz, avukatsız, şok anında alınmış ifadesi…
Görüntüler ortaya çıktığında o ifadenin gerçekle ilgisi olmadığı anlaşılıyor.

Ve tuhaflıklar zinciri devam ediyor…

Aileye “taziye” için aracılar gönderiliyor.
Ama taziye isteği bile siyasi kartvizit eşliğinde!
“Biz falanca belediyedeki encümenin akrabasıyız…”
Bir insan acısını paylaşmaya bile ‘güç gösterisi’ ile mi gider?

Ardından karşı tarafın avukatından aileye öneri geliyor:
“Nasıl olsa sigortadan para alacaksınız… Gelin bu işi tatlıya bağlayalım.”

Tatlıya…
14 yaşındaki bir çocuğun ölümü…
Ne zamandan beri şekerle ölçülüyor bu ülkede?

Aile reddedince bu defa başka bir cümle söyleniyor:
“Işıl ünlü olmak için arabanın önüne atladı.”

Bir anne düşünün.
Kızının son nefesini izlemek zorunda bırakılmış…
Ve bir de bunu duyuyor.

Üstelik görgü tanıklarının “sarışın kadın” dediği kişi Ayten Bezek…
Olaydan 42 gün sonra saçları siyaha boyatmış halde, Ballı ile Manisa’da evleniyor.
Ballı’nın denetimli serbestliği varken, ikisi de İstanbul’da yaşarken neden Manisa’da?
Neden bu kadar telaşla?
Kimsenin bir açıklaması yok.

Aile soruyor:
“Çarpan kişinin kim olduğunu neden hâlâ bilmiyoruz?”
“Neden görüntü yok?”
“Neden savcılık Ayten Bezek’in ifadesini almıyor?”
“Neden üç savcı değişiyor?”
“Neden dosya bu hale geliyor?”

Yanıt yok.
Sessizlik çok yüksek bir cevap bazen…

Şimdi geriye sadece bir tarih kaldı: 21 Kasım, Kartal Anadolu Adliyesi, saat 10.00.
Bir annenin haykırışı:
Sesimiz ne kadar güçlü çıkarsa, adalet o kadar yaklaşır.

Bu dava sadece bir ailenin değil…
Bu ülkenin vicdan davası.
Işıl Öykü için…
Onun nefessiz kalan hayatı için…
Benzer acıların bir daha yaşanmaması için…

Adalet gecikiyor.
Ama bu kez gecikmemeli.

Continue Reading
Advertisement Google News
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir